kşi sözlük yazarlarından hasmet ibriktaroglu’nun efsane dizi Leyla ile Mecnun için kendi kurguladığı finali paylaştığı bu entrysini sizler için hazırladık.
Bölüm: 104. Bölüm Final
Bölüm adı: Ben Bu Oyunu Bozarım
Konu: Nurten ve Eylül ölmüş, Dosto dizisi yayından kaldırıldığı için memleketine dönmüş, İsmail abi beklediği gemisine kavuşmak için denize atlamış, Yavuz ve Erdal bin parçaya bölünmüşlerdir. Mecnun ise kendi çölünde kaybolmaya mahkum olmuş Leyla’sını aramaktadır. Karabasan, Aksakallı dedeye bu oyunu kaybettiğini, şansın kötülükten yana olduğunu söylemesi üzerine Aksakallı dede, Karabasan’ın ”şans”ı tutsak aldığını anlar ve bunun üzerine büyük oyunu bozmak için son hamlesini devreye sokar.
Planı, hikayenin başladığı güne gidip Mecnun’u uyarmak ve Leyla’dan uzaklaştırmaktır. Mecnun geleceğinde olanları öğrenir ve önünde iki yol vardır. Ya kaderine razı gelip olanları kabullenecektir ya da Leyla ile hiç karşılaşmadan, onu tanımadan sevdiklerinin kaderini değiştirecektir.
Sahne – 1
(Dış / Gece)
2013 – Leyla’nın öldüğü gece….
(Leyla ölümüne dakikalar kala Mecnun’la buluşmak için yola çıkmış taksiyle Kireçburnu’na doğru gitmektedir. Kaldırımda birisi taksiye dur işareti yapar ve biner. Binen kişi Mecnun’dur, Leyla Mecnun’u görünce şaşırır ve Mecnun hiç konuşmadan sadece Leyla’nın elini sıkıca tutar…)
Leyla: Mejnun !?!…
Mecnun : …
(Ekran kararır)
Sahne – 2
Sene 2014 – Yaşananlardan 3 ay sonra
(Dış / Gün)
(Nurten doğum esnasında, çocuğuyla birlikte hayatını kaybetmiştir. Erdal’ı hayata küsmüş, çaresiz bir şekilde Nurten’in mezarı başında görürüz.)
Erdal Bakkal: Sen gittikten sonra çok değiştim ben Nurten. Sensiz bu hayatı, dükkanı boşverdim. Hem artık daha geç açıyorum dükkanı, bazen hiç açmadığım oluyor. Erdal Bakkal değilim artık ben Nurten, sen gittin sadece Erdal kaldı geriye. Yerde bir tomar para görsem dönüp bakmıyorum bile, yırtıp attım veresiye defterini de zaten. Çok yalnızım Nurten, evde kalamıyorum her yerde sen varsın. İskender’in yatağı bile keyif vermiyor eskisi gibi artık. Seni böyle burada bırakıp gitmek, sen burada, ben nerede bile olduğumu bilmeden… Burada bekliyorum Nurten sana ve yavrimize kavuşacağım günü bekliyorum.
Sahne – 3
(Dış / Gün)
(İsmail abi denizin soğuk sularına kendisini bırakmış beklediği gemiye varmak için var gücüyle yüzmüştür. Dalgalar kendisini bir ülkeye sürükler. İsmail başlaması an meselesi olan bir savaşın ortasında bulmuştur kendisini.)
İsmail abi: Neredeyim şimdi ben acaba? Ne kadan çok yüzmüşüm öyle.
Asker: Kıpırdama sende kimsin?
İsmail abi: İsmail ben…
(Askerler etrafını sarar ve İsmail’i karargaha götürürler.)
Sahne – 4
Sahne – 4
(Dış / Gün) – Mezarlık
(Yavuz Eylül’ün mezarı başındadır. Her zamanki gibi sevdiğine kitap okumaktadır. Sevdiği ona cevap veremese de..)
Sabahattin Ali / Kürk Mantolu Madonna
Yavuz.: “Sözlerime gücenmeyin!” dedi. “İlerde arkadaşlığımızı bulandırması ihtimali olmayan olan şeyleri açıkça konuşmaktan çekinmemeliyiz. Bu gibi meselelerde korkaklık zararlıdır… Ne olur? Anlaşamayacağımızı anlarsak veda eder ayrılırız … Bu o kadar mühim bir felaket mi? Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul etmiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sukutu, ne inkisar kalır… Bu halimizle hepimiz acınmaya layığız; ama kendi kendimize acıyamayız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkalarını bizden daha zavallı görmeye hakkımız yoktur… Artık gidelim mi?’’
Eylül… Söz vermiştin, koltukta uyuya kaldığımda kalk yerine yat diyenim olacaktın. Daha alman pastası yapacaktın bana ve ben yeryüzündeki tüm kitapları okuyacaktım sana her gece…
(Aksakallı ve Karabasan uzaktan Yavuz’u izlemektedirler. Karabasan artık oyunun bittiğini söyler.)
Karabasan: Ee Aksakallı oyun burada biter. İzle yarattığın eserinin sonunu.
Aksakallı dede: Sanırım haklısın Karabasan. En başından beri ikimizde bu hikayenin içinde yer almamalıydık.
Karabasan: Artık şans iyilerden değil, kötülükten yana Aksakallı.
(Aksakallı, karabasanın bu cümlesinden işkillenir ve şansı tutsak aldığını anlar.)
Aksakallı dede: Sen.. Şansı esir aldın değil mi? Bu oyun şaibeli Karabasan.
Karabasan: Ne fark eder, sen kuralına göre mi oynadın Aksakallı bu oyunu? Kabul et oyun bitti… Ve kaybettin.
Aksakallı dede: Yoo, asıl oyun yeni başlıyor Karabasan.
Sahne – 5
(İç / Gün)
(İskender, evde yalnızlığa demir atmış albümlere bakmaktadır. Tv açıktır ama hayattan kopmuş gibidir.)
At tv haber spikeri: Bir son dakika haberi ile daha karşınızdayız sayın seyirciler. Herkesin severek izlediği fenomen dizi Nadya ile İvan yayından kaldırıldı. Kanal yetkilileri sebebin reytingler olduğunu belirtirken, fenomen dizinin izleyici kitlesi sıralamaya girmeyen kanalın reytingi mi olur diye tepki gösterdi. Kimi çevrelerce ise dizi oyuncularının halkına destek olması ve yanında bulundukları için kaldırıldığı söylentiler arasında…
İskender: Etrafımda kimse kalmadı, herkes bir bir gitti Pakize… Önce sen gittin, sonra Mecnun. Birer birer dağıldık etrafa bi ben kaldım, bi parça da tamamlanamamış hatıralar var işte. Bazen çekip gideyim buralardan diyorum, sonra ya gelirseniz beni de bulamazsınız diye vazgeçiyorum…
Sahne – 6
Sene 2011 – Hikayenin başladığı günün sabahı
(Dış / Gün)
(Mecnun, okul bahçesinde Kaan’la konuştuktan sonra sahile doğru giderken Aksakallı dede onu durdurur.)
Aksakallı dede: Evlat…!
Mecnun: Hoopp.. Ppooow. (cebinden 1 lira çıkarır ve dedeye uzatır) buyur, al dede.
Aksakallı dede: Ne bu şimdi?
Mecnun: Ne mi bu? Kağıt mı verseydim acaba, o da yok bende ama.
Aksakallı dede: Ben dilenci değilim ki evlat.
Mecnun: Hee.. Ah canım dedem ya.. O zaman yolunu kaybettin, çevireyim mi bi taksi sana.
Aksakallı dede: Ah be evladım, bi dur dinle. Buraya seni uyarmaya geldim.
Mecnun: Niçin?
Aksakallı dede: Bak, gelecekte seni ve sevdiklerini çok kötü şeyler bekliyor. bunu değiştirmenin tek yolu da senin, bu gece o eve gitmeyip Leyla’yı asla görmemek, tanımamak.
Mecnun: Leyla kim? Ya zaten hem hiç gidesim yok. Görücü usulu mu kalmış artık, sene olmuş 2011… Yuh, sen nerden biliyorsun bu gece gideceğimizi ki?
Aksakallı dede: Yok… Yok… Bu böyle olmayacak, ey kafanı.
Mecnun: Ey mi kafamı, niçin?
Aksakallı dede: Sen ey evlat hadi.
(Aksakallı Mecnun’un kafasına bastonu indirerek geleceğe giderler.)
Sahne – 7
(İç / Gün) 2014
(İsmail abi ülke sınırına vardıktan sonra askerler tarafından karargaha sorgulanmak için götürülmüştür.)
Asker: İzinsiz kara sınırlarımıza girerken yakaladık, casus olabilir efendim.
Komutan: Buraya nasıl geldin anlat…!
İsmail abi: Yüzerek…
Komutan: Seni karşı taraftan mı gönderdiler?
İsmail abi: Beni kimse göndermedi ki, ben atladım denize yüzdüm, yüzdüm… O kadan çok yüzdüm, o kadan çok yüzmüşüm ki buraya kadar gelmişim.
Komutan: Kırmızı alarm, sahamıza karşı taraftan bir casus gönderilmiş, savaş durumuna geçilsin.
İsmail abi: Savaş mı var? Niden?
Komutan: Karşı tarafa barışı getirmek için.
İsmail abi: Hee.. Savaşarak, insan öldürerek mi barışı getireceğini sanıyorsunuz acaba komutan bey? Senin hiç ağzından çıkanla kulağının duyduğunun bir olmadığının farkında değil misin? Hacı, hiç insan komşusuna savaş açar mı, barışmış peh… Bir çay demleyip oturup konuşssanız olmaz mı?
Sahne – 8
Sahne – 8
(Dış / Gün) – Mezarlık 2014
(Aksakallı dede, Mecnun’u Nurten’in mezarına getirmiştir. Erdal bakkal ise Nurten’in mezarı başında sessizce durmaktadır ve kalkıp gider…)
Mecnun: Offf… Dede ya resmen bıngıldağımla beynim yer değiştirdi şuan. (etrafına bakar) burasıda neresi böyle, beni kaçırmış olabilir misin acaba şu an?
Aksakallı dede: Şu an gelecekteyiz evlat…
Mecnun: Neeamiş.. Nasıl gelecekmiş öyle, dua okumaya mı getirdin beni buraya dede.
Aksakallı dede: Bırak zevzekliği de şu tarafa bak. (Erdal’ı göstererek.)
Mecnun: Erdal abi değil mi o? Annesini mi ziyarete gelmiş ki acaba (ilerler ve mezar taşındaki ismi okur) Aaa… Nurten yenge ölmüş.
Aksakallı dede : Eğil..
Mecnun: Nasıllll !?!.. (Bastonu indirir kafasına ve çöle gelirler)
Sahne – 9
Sahne – 9
(Dede Mecnun’u gelecekteki olayları gösterdikten sonra en son çöle getirmiştir.)
Mecnun: Yemin ediyorum kafam ambale oldu dede, bunun başka bi yolu yok muydu acaba? Metrobüse binseydik, ne bileyim vapurla karşıya geçseydik… hem neresi burası ya?
Aksakallı dede: Burası evlat senin hikayenin başladığı yer. Sen Leyla’yı gördükten sonra bu çöle düştün, Leyla’nın ölümünden itibaren ise bu çöle hapsolup kaldın. Senin bu çölde gördüğün her serap, gerçekte sevdiklerinin kaderini, hayatını etkiledi.
`(mecnun çöldeki halini görür…)`
Mecnun: Şimdi oradaki tülbentli ben miymişim? Giymişim çarşafı da püfür püfür. At gibi kaptırmışım gidiyorum çölde. Zaten sen de asayla vura vura kafam oldu Dubai, petrol çıkarıyorlar şu anda kafamın içinden. Piiiii…. kimseyi de duymuyor muyum acaba şu anda, demek, Mecnunluk istidadı varmışsa bende.
Aksakallı dede: Bak evlat, her hikaye kendi kaderini yaratır ve kader bir ağaç gibidir. Amaç ağacın zirvesine tırmanmak olsa da, tırmanırken tutunacağın dalı iyi seçmektir mesele. Onun için iki seçeneğin var, ya kendi kaderine razı gelip bu çölde hapis olacaksın. Gördüğün her serap sevdiklerini etkileyecek ya da hikayenden, Leyla’dan, kaderinden vazgeçip, sevdiklerinin kaderini değiştireceksin. Söyle şimdi evlat, büyük oyunu bozmaya hazır mısın?
Mecnun: Madem hikayem mutlu sonla bitmiyor ve hayatımda bir Leyla olmayacak dede. Sevdiklerim için ben bu oyunu bozarım…
Aksakallı dede: Unutma evlat, Leyla ile karşılaşmak, tanışmak ve en önemlisi olur da karşılaşırsan ona bunlardan bahsetmek yok.
Sahne – 10
Sahne – 10
(İsmail abi iki ülkenin başkanını bi masaya oturtmayı başarmış çay içmektedirler. Ortamda barış rüzgarları hakimdir. İsmail abiye yaptıklarından ötürü kendisini ülkenin başında yer almasını isterler.)
Komutan: İsmail, sen olmasaydın belki de biz şuan büyük bir felaketin altına imza atmış olacaktık. Eğer kabul edersen seni bu ülkenin başında görmek isteriz.
İsmail abi : Heee… Şartları konuşalım sayın işveren komutan bey. Hem bak sigortasız olmaz hacı sigorta+yol+ yemekte anlaştık mı yemin ediyorum çiçek gibi bakarım ülkeye.
Komutan: Çok şakacısın İsmail, teklifimizi kabul edersen bizi mutlu edersin.
İsmail abi: (O sırada uzaklardan bir geminin düdüğünü duyar İsmail)
Yok… Benim gitmem gerek.
Komutan: O zaman seni gideceğin ülkeye uçakla ya da gemiyle götürelim.
İsmail abi: Gemi mi? Yok, ben yüzerek giderim hacı, hem benim atalarım, dedelerim hep yüzücülermiş zaten.
(İsmail abi kendisini tekrardan engin dalgaların arasına bırakarak yola çıkar…)
Sahne – 11
Sahne – 11
(Mecnun 2014 yılına giderek oyunu bozmaya oradan başlamayı dener. ama bu deneme umduğu gibi gerçekleşmeyecektir. İsmail abi, Erdal ve İskender ortalarda yoktur. Yavuz ise ne yapacağını, nereye gideceğini bilmeden sokaklarda dolaşmaktadır. Mecnun’la karşılaşırlar ve Mecnun’u tersler yoluna gider.)
Mecnun: Arkadaş madem zaman içinde dolaşmak için kapı yaptırmışsın oraya at kadar. Ne diye bastonla kafama vurup duruyorsun. Aha bu Yavuz abi galiba… Yavuz abiii… Yavuz abi….
(Yavuz Mecnun’u görür -ki ikinci görüşüdür)
Yavuz: Her köşe başında karşıma çıkmak zorunda mısın? Çekil başımdan Mecnun.
Mecnun: Ama yav…
(Yavuz Mecnun’u dinlemez iterek yoluna devam eder. Mecnun evine gider her yer derli toplu ama ne Aksakallı dede ne İskender meydanda yoktur. Bunun üzerine sahile iner ve İsmail abiye bakar. Onu da bulamaz, tam dönecekken denizden İsmail abi çıkar.)
İsmail abi: Off bee.. Ne kadan çok yüzmüşüm öyle kollarım ağırdı yemin ediyorum. (İsmail Mecnun’u görür ve seslenir)
Mecnun değil mi o, hayal mi görüyorum acaba? Mecnuuuuunnn
Mecnun: Bi an duraksar ve sesin geldiği yöne dönerek İsmail i görür) Hooooop…
İsmail: Mecnun sen misin?
Mecnun: Nasııııılll?
İsmail abi: Sen misin diyorum mecnuunn?
Mecnun: Benim İsmail abi.. Nerelerdeydin be İsmail abi serinlemek için mi girdin acaba denize bu havada?
İsmail abi : Nasııııll?
Mecnun: Denize diyorum serinlemeye mi girdin?
İsmail abi: Haa, yok Mecnun uzun hikaye sonra anlatırım olaylar, olaylar…. Dönmüşsün geri ama kimse kalmadı ki buralarda Mecnun dağıldı herkes.
Mecnun: Biliyorum abi, onun için geçmişten geliyorum zaten.
İsmail abi: Gemlikten mi geliyorsun? Nasıl güzel miydi oralar bari?
Mecnun: Ah be İsmail abi, Gemlik değil, geçmiş, geçmiş…
İsmail abi: Hee olaylar olaylar yani anladım Mecnun. Nasıl toplayacaksın herkesi nurt..
Mecnun: Biliyorum İsmail abi, her şeyden haberim var. Dede özet geçti geleceğimi. Maşallah neler yaşanmış öyle yemin ediyorum 3 sezondan 103 bölümlük dizi çıkarmış. Oldu o zaman ben döneyim geçmişe oradan düzeltmeye çalışayım geleceği artık.
İsmail abi: Hee. Bende geleyim mi? Mecnun…
Mecnun: Abi sen şimdi burada kal, geleceğim ben nasılsa.
İsmail abi: Giden gelmiyor ama Mecnun
Mecnun: Söz abi, geleceğim…
Sahne – 12
Sahne – 12
(Karabasan uzaktan olanları izlemiş ve engellemek için Benjamin’i görevlendirmiştir. Benjamin’in amacı Mecnun’a Leyla’yı görmesini, yeniden aşık olmasını sağlamaktır.)
Karabasan: Demek Aksakallı’nın son oyunu buydu. Benjamin geçmişe gidip Mecnun’un aklını bulandırmanı istiyorum. Leyla’yı görmesini sağla, o çölden asla çıkmamalı asla.
Sahne – 13
(Gün / Dış) 2011
(Mecnun 2014’de aradığını bulamamış 2011’e geri dönmüş sahile doğru gitmektedir. Benjamin pusuda durmuş yolunu bekler ve karşısına çıkar.)
Benjamin: Hey delikanlı bi baksana.
Mecnun: He buyur
Benjamin: Leyla’yı görmek ister misin?
Mecnun: kimi?
Benjamin: Leyla’yı?
Mecnun: Niçin?
Benjamin: Merak etmiyor musun? Bence görmelisin.
Mecnun: Ya yok gerçekten kalsın sağolun…
Benjamin: Bak şu resme (Cebinden çıkardığı Leyla’nın (gotik leyla yani 3 binlerdeki benjamin’in Leyla’sı) resmini çıkarır ve Mecnun’un yüzüne doğru tutar)
Nasıl? Etkilendin değil mi?
Mecnun: Etki mi lendim yoo.. Bu muymuş Leyla, piiii… Şu an yemin ediyorum soğudum tüm Leyla’lardan.
Benjamin: (Şaşırır ve resme bakar kendi Leyla’sı olduğunu anlayınca) Yanlış resmi almışım pardon. Bak delikanlı, vadideki bir bilge der ki fosforlu at gözlerinde ki ışığı takip edersen nazara gelmezsin.
Mecnun: Neeamiş? Fosforlu mu atmış. Piiii… Hangi vadinin bilgesiymiş ki o öyle, yemin ediyorum böyle saçma cümle duymadım hayatımda. Felsefe yapmasan mı acaba? Felsefeden de soğudum şu an.
Benjamin: Ya tamam, tamam… Git gör Leyla’yı işte, okuldadır şimdi. Bende sıkıldım arkadaş onu ayır, bunu birleştir, diğerini engelle ben gidiyorum ya.
Mecnun: Allah, allah bu neydi ki şimdi böyle. Görsem mi ki acaba? Şu oyunu bozduktan sonra görürüm belki…
Sahne – 14
Sahne – 14
(Leyla Arda ile cafede buluşur. Arda içeri girer Leyla’nın yancıları başka masadadır ve onlara çarparak Leyla’nın yanına oturur)
Yancı kız – 1 : Aaaa Arda bize, bir hay allah, pardon kızlar bile demedi.
Yancı kız – 2: Züppe işte ne olacak…!
Yancı kız – 1: Kırık çekyat başlığı işte..
Yancı kız – 2: Vekil çocuğu…
(Arda Leyla’nın masasına oturur )
Arda: Naber topraaam..
Leyla: Topraam?
Arda: Ya işte şimdi biz sevgiliyizya samimiyet açısından söyledim ben onu topraam, hacı, muhtar, müdür gibi yani.
Leyla: Anladım ama biz sevgili değiliz seninle Arda sadece arkadaşız.
Arda: Bana klişe sözlerle gelme Leyla, yaratıcı ol hem baaağaamla konuştum adını koyalım artık söz, nişan, kına, düğün, dernek allah ne verdiyse yapalım dedi.
Leyla: Arda bak…
(Masaya bi kız gelir)
Suzan: Arda, sevgilim… (sarılır) neden telefonların kapalı, face’ini de kapatmışsın merak ettim seni.
Arda: Biriyle karıştırdınız sanırım..
Suzan: Aşkım neden böyle davranıyorsun şimdi?
Leyla: (Elindeki su dolu bardağını ardanın kafasına boca eder ve gider)
İyi günler ve unutmadan biz sadece arkadaşız…
(Leyla dışarı çıkar, Mecnun ise alt yoldan gelmektedir. Mecnun Leyla’yı fark etmez ama aşk onları fark eder ve Leyla, Mecnun’u gördüğü anda tüm etraf karanlığa kaplanmış bir tek Mecnun vardır görüntüde.)
Sahne – 15
(Gece olur, Leyla uykuya dalmış ve Mecnun’un yerine çöle kendisi düşmüştür..)
(Gün / Dış) – Çöl
(Leyla çölde gezinmektedir, uzakta Mecnun’u görür ama yetişemez. Aksakallı dede yanına gelir)
Aksakallı dede: Hayrola evl… Leyla..
Leyla: Efendim (döner arkasını)
Siz kimsiniz? Neredeyim ben?
Aksakallı dede: Ah be evladım, ne var sizde böyle anlamadım paratoner gibisiniz biriniz çekmezse diğeriniz belayı çekiyor kendisine hemen.
Leyla: Bela mı?
Aksakallı dede: Anlat bakalım evladım nedir bu çöle seni düşüren sebep. gönül meselesi mi?
Leyla: Bilmem, sanırım… Yani kelimelerle anlatılamaz bir his bu aslında. onu gördüğümde her yer karardı birden bi o bi ben vardık koca şehirde sanki. O beni görmedi.
Aksakallı dede : Mecnun’u gördün dimi?
Leyla: kim? mejnun mu?
Aksakallı dede: Bak evladım, aşk, bazen vazgeçebilmeyi göze alabilmektir. Hem kendin için, hem onun için uzak durmalısın. Neden diye sorma çünkü çok karışık bir durum sonu felaketle bitebilecek derecede karışık.
(Leyla birden alarmın sesiyle uyanır…)
Sahne – 16
Sahne – 16
(Dış / Gün)
(İskender taksisiyle Erdal Bakkal’ın ilerisinde durur ve park eder ardından bakkalın önündeki tabureye oturur ve bi çay söyler..)
İskender: Erdal bi çay versene.
Erdal bakkal: Çay mı? Ne çayı
İskender: Rezene olur, kuşburnu olur, sende neler var?
Erdal bakkal: Allah, allah… Arkadaş bakkalım ben bakkal… Demli çay ne arasın bende.
İskender: Sabah sabah, kafa açma Erdal çay ver.
(çaylar gelir)
Erdal bakkal: Ee ne oldu sizin iş ?
İskender: Hangi iş?
Erdal bakkal: Hani Mecnun’u everecediniz ya, onu soruyorum ne oldu diye İskender.
İskender: He.. Bizim gevşek yan çizdi, ısrar ettik ama kendisini odaya kilitledi çıkmadı bütün gece.
Erdal bakkal: Allah, alah millet evlenmek ister sizinkisi evlilikten kaçıyor. bi sorunu mu var acaba?
İskender: Ne sorunu olacak, onun tek sorunu işsizlik. Tüm gün haytalık peşinde.
Sahne – 17
Sahne – 17
(Yavuz sahil kenarında ilerideki bankta oturan Zeynep’i gözüne kestirmiş çantasını hacılamak için harekete geçmek üzereyken Mecnun arkasından seslenir. Böylece Zeynep aşkı başlamadan bitmiştir Yavuz için.)
Mecnun: Yavuz abiii… Yavuz abi…
Yavuz: (Arkasını döner) Ha… Nuyur..
Mecnun: Hadi abi gidiyoruz..
Yavuz: Nereye? Kasa mı patlatıcaz…
Mecnun: Yoo..
Yavuz: Plazma o zaman.
Mecnun: Yok hayır bu öyle bir şey değil. Sen gel dinle kardeşini.
Yavuz: O değil, bu değil. Bi bırak beni bana.
Mecnun: Valla olmaz gelmen lazım.
(Mecnun Yavuz’u ikna eder ve Eylül’ün mahalleye taşınmadan önceki öğretmenliğini yaptığı okulun önüne getirir.)
Yavuz: O kadar gel dedin geldik, okula mı kaydedicen beni?
Mecnun: Bak Yavuz abi burada bekle birazdan okul dağılır zaten. Bi kıvırbaş çıkıcak onu gör yeter.
Yavuz: Kıvırbaş?
Mecnun: Hee… Kıvırbaş. Hadi ben kaçtım daha çok işim var görüşücez gene.
Sahne – 18
Sahne – 18
(Mecnun, İsmail abi ve diğer ekibi toplamak için sahile gelir. İsmail abi sahilde değildir tam geri dönecekken uzaktan Leyla’nın sesi duyulur.)
Mecnun: Nerde ki bu İsmail abi şimdi. Bakkalda mıdırlar acaba? Oraya bakayım bari.
Leyla: Mejnun….
Mecnun: Hoooop… (Arkasını döner Leyla’yı görür ve etraf kararır sadece gözleri Leyla’yı görmektedir.)
Leyla: Mejnun.. Selam…
Mecnun: Haa.. Aleykümselam ortaaam.
Leyla: Ortaaam mı?
Mecnun: Hee.. Ortaam mı dedim ben sana şimdi…. Kimsin sen ?
Leyla: Ben Leyla.
Mecnun: Ley mi la.. (Kendini toparlar ve ciddileşir)
Nasıl buldun beni?
Leyla: Seni dün gördüm, sonra rüyamda bi çöldeydim ardından sen de vardın ama ulaşamıyordum sana. Sonra beyazlar içinde bi..
Mecnun: dede, Aksakallı dede..
Leyla: Evet o geldi. Aslında uzak durmamı söyledi senden ama nedenini bilmediğim bir şey beni sana getirdi.
Mecnun: Leyla bak… Bozmam gereken büyük bir oyun var. Sana anlatamayacağım bi çok acı gerçek var. O çöl bizim sonumuz ve bazı sonlar maalesef mutlu bitmiyor. Bizim hikayemizde mutlu bitmeyecek. Bu yüzden lütfen bir daha asla karşıma çıkma.. (Mecnun arkasını dönüp giderken..)
Leyla: Mejnun….. Mejnun!!! Korkaksın, korkağın tekisin işte… Neyden kaçıyorsun kaderinden mi? Aşktan mı?
Mecnun: (döner…) Kaderimizden Leyla. O kader seni benden alacak beni de o çöle mahkum edecek. Sevdiklerim ise benim kaderimin bedelini acı bir biçimde ödeyecekler.
Leyla: Mejnun… Bak, madem kaderimiz bir. (elini tutar) bu oyunu, sonu ne olursa olsun sadece sevdiklerimiz için birlikte bozabiliriz.
mecnun : ….
Leyla : Ee, nereden başlıyoruz?
Sahne – 19
Sahne – 19
(Leyla ile Mecnun Yavuz’un yanına giderler. Yavuz ağaç olmuş hala beklemektedir.)
Yavuz: (Mecnun’u görür ) Arkadaş nerede kaldın ya? Beklemekten ağaç oldum burada.
Mecnun: İşim uzadı da Yavuz abi. Çıktı mı senin kıvırbaş?
Yavuz: Kimse çıkmadı.
Leyla: Neyi bekliyoruz?
Mecnun: Yavuz abinin müstakbel zevcesini.
Yavuz: Zevce mi? O kelime tedavülden kalkmadı mı hala ya?
Mecnun: Bilmem arada bir kullanıyorum öyle.
Leyla: Bi planınız var mı peki?
Mecnun: Plan? Öyle işte Yavuz abi gidecek tanışacaklar öyle işte…
Leyla: İşe yarayacak mı peki?
Mecnun: Valla orasını hiç düşünmedim açıkçası ama ben Yavuz abiye güveniyorum halleder sanırım.
Yavuz: Ya bi dakka arkadaş.. Siz benim mürvetimle neden bu kadar çok ilgileniyorsunuz. Hem benim daha kariyer planlarım var ileriye dönük. Sanatımın ustalık eserini yapacağım daha.
Mecnun: İleriye mi dönük? Abi bi dur allah aşkına zaman kısıtlı zaten senin işi halledelim sonra söz anlatacağım uzun uzun.
Leyla: Benim aklıma bi plan geldi aslında.
Mecnun: Neeamiş?
Leyla: Siz cafeye gidin bekleyin, ben kızı getiririm. Adı neydi…
Mecnun: Hee.. Şey ya, böyle ay’lı bişeydi adı..
Leyla: Nisan?
Mecnun: Yok.
Yavuz: Şubat..
Mecnun: Yuh.. Yok temmuz…
Leyla: Eylül?
Mecnun: He işte Eylül… Resim öğretmeni kendisi. Biz o zaman geçiyoruz cafeye orada görüşürüz.
Leyla: Tamam..
Sahne – 20
Sahne – 20
imgim.com
Cafe
(Leyla, Eylül’ü cafeye getirmeye ikna etmiştir.)
Leyla: Yani yavuz abi gerçekten çok içten, samimi birisidir… Hatta geçen….
Eylül: Lamia hanım…
Leyla: Adım Leyla..
Eylül: Buraya gelene kadar Yavuz diye birini bana öve öve bitiremediniz. Halbuki siz bana bi öğrencimin velisi olduğunuzu söylemiştiniz. Onun hakkında konuşacaktık.
Leyla: Ya, Eylül bak…
(Mecnun ve Yavuz gelirler masaya..)
Mecnun: Aa.. Leyla siz de mi buradaydınız ne büyük tesadüf vallaha… Bizde işte böyle Yavuz abiyle geçerken bi oturalım, iki lafın belini kıralım dedik.
Leyla: buyurun otursanıza, bizde Eylül’le laflıyorduk.
Eylül: Laflıyorduk? Biz?
Leyla: Eylül, bak bu Mejnun, Mejnun bu Eylül.
Mecnun: (Leyla’nın kulağına eğilerek) Naptın sen Leyla ya, beni değil Yavuz abiyi tanıştıracaktın. Dur toparlarım ben şimdi. Hee Yavuz abi..
Yavuz: Efendim..
Mecnun: Bu Eylül abi… Eylül bu da yavuz abi.. Oturmasak mı acaba burada dikildik kaldık.
Yavuz: (Elini uzatır) Memnun oldum.
Eylül: Ben de.
(15 dk sonra)
Mecnun: Ya o gün görecektiniz, ne güldük, ne çok güldük, at kadar güldük yemin ediyorum Yavuz abiyle. Kendisi abim olsa bu kadar sevmem Eylül. O kadar anlayışlı, o kadar sevecen, o kadar tatlı yani kız olsam kesin tanışırdım.
Yavuz: (Mecnun’a fısıldar) Şu an sen bana mı yürüyorsun inceden?
Mecnun: Neamiş? Sana mı yürüyor muşum? Niye sana yürüyeyim ya durduk yere.
Yavuz: Abartmadan anlat o zaman baksana kızın bakışları değişti. Az sonra size mutluluklar dilerim diyip gidecekmiş gibi bir hali var.
Leyla: Mejnun..
Mecnun: Efendim..
Leyla: Hani bi işimiz vardı gitmemiz gereken yerler vardı.
Mecnun: Hee..
Leyla: Gitsek mi diyorum artık.
Mecnun: Haa.. Sizin sohbete doyum olmaz ama bizim gitmemiz gerekiyor gelecekte bir gün görüşmek dileğiyle. Hadi görüşürüz Yavuz abi, hadi görüşürüz kıvırbaş.
Eylül: Kıvırbaş?
(Leyla ile Mecnun cafeden ayrılırlar. Eylülde tam kalkacakken, Yavuz Eylül’e ait olan masa üzerindeki kitabı alır ve Eylül’e okumaya başlar)
Eylül: Gittiler.. O zaman bende..
Yavuz: (Turgut Uyar – Hızla Gelişecek Kalbimiz şiirini okumaya başlar)
Hızla gelişecek kalbimiz
Kalbimiz hızla.
Sürgünlerin umutsuzluğunda
Kırık kalpler, yaralılar, onulmazlar
Farksız çarpanların umutsuzluğunda
Ve köprü başlarının umutsuzluğunda
Ve köprü başlarının umudunda.
Sular bitse bile, çiçekler atılırken oralara
Temiz bir ilişkinin bulutsuzluğunda
Ve eski dağlarda, eski dağlarda kış
Kovalarken ülkesini
Hızla gelişecek kalbimiz.
Kendi öz hüznümüzün öz tarlasında
Bozkır dayanıklılığımızın tarlasında
Kalbimiz
Ellerimiz ayaklarımız arasında
Ve kimsenin bölemediği şarkıyı
Güllerin, buğdayların ve acının şarkısını
Bir haziran uygulayacak sesimize.
Sütçünün sesiyle birlikte
Erkenci işçilerin sesiyle birlikte
Şoförün sesiyle birlikte
Sabaha başlamış sarhoşların sesiyle birlikte
Yaman sarhoşların sesiyle birlikte
Ve yeni uyanışların ve yeni doğmuşların
Ve herkesin ve herkesin
Sesleriyle birlikte
Bir haziran uygulayacak
Kimse bölemeyecek ve kalbimiz
Hızla gelişecek.
Yıkıntılara karışan eski bir bahar
Büyük olmaya elverişli bir bahar
Eskiden yaşanılmış ve her şeye rağmen
İnsanlara göre bir bahar
Suların kana kestiği yahut
Suların kana kestiği bir bahar.
Hızla gelişecek kalbimiz
Bir mavilik kalıbında
Bir odada, en olagel bir odada
En sade, en insanca bir odada
Bir kadınla bir erkeğin olduğu bir odada
Bir kadın bir erkeğin
Bir kadınla bir erkek olduğu
Ellerin ve omuz başlarının
Birbirini bulduğu.
Birden gerçekliğini algılayarak
Saat çalınca ve görünce güneşi
Birden vazgeçilmezliğini algılayarak
Önemli ve gerekli buluşunu kendini
Birden hatırlayarak
Geleceğe hazırlayınca olanca göğüslerini
Ve her şeye ve ölüme kalbimiz
Hızla gelişecek
Çağımıza pek uygun bir hızla
Gelişecek kalbimiz
Kalbimiz
Yerin ve göğün alt edilmez bir dirilikte olduğu
Tutkumuz, direnmemiz, ellerimiz, kalbimiz.
Kalbimiz
Kalbimiz hızla gelişecek.
Sahne – 21
Sahne – 21
Leyla: Şimdi ne var sırada?
Mecnun: Ne mi var sırada, bi geçmişlik işimiz kaldı, ardından ekibi toplayacağız bir araya işte.
Sahne – 22
Sahne – 22
(Mecnun ekibi her zamanki yerde depoda toplamıştır.)
Mecnun: İsmail abi, Yavuz ve Erdal abilerim elbette son olarakta baboli.
İskender: Baboli? Ne işler çeviriyorsun sen gene topladın herkesi buraya?
Mecnun: 45 dakikadır, belki burada bekliyorsunuz… Az önce leyla ile son işimizide hallettik.
Erdal bakkal: Mecnun manita yapmış İskender, gitmek istememesinin sebebi belli oldu.
Mecnun: Erdal abi lütfen bir şey anlatmaya çalışıyorum şurada. Şimdi, baboli senden başlayalım ileride olur da annemle tartışırsanız boşanmayın.
İskender: Ne boşanması gevşek, gelmeden önce bir şey mi yedin sen erik, üzüm, incir…
Mecnun: Yuh baba onu da nereden çıkardın bi dinleyin.
Erdal bakkal: Kızla kaçacaklar İskender yolunu yapıyor işte çocuk.
İsmail abi: Düğüne çağırmazsan valla darılırım Mecnun.
Mecnun: Ya İsmail abi daha düğün yok bi durun. Yavuz abi sen de kıvırbaşı gördün, tanıştın bırakma abi evlen hemen.
Yavuz abi : Yuh hemen bide..
Mecnun: Ya, hemen olmasa da fazla da bekletmeye gelmeyin yani.
Erdal bakkal: Arkadaş, dükkanı kapadım geldim önemli bir şey oldu diye, sen burada milleti evlendiriyorsun.
Mecnun: Erdal abi, sıra sende abi.
Erdal bakkal: Söyle..
Mecnun: Abi, sen de çoluk çocuk olayına girme abi böyle iyi valla bak.
Erdal bakkal: Allah, allah sana ne arkadaş benim özel hayatımdan. Çocuk da yaparım kariyer de. İskender şu Mecnun’a bir şey söyle özel hayatıma sarkıyor. Kardeş yapın siz buna kardeş..
İskender: Erdaaalll… Erdalll… Sevdiğin dizi sezon finali yaptıktan 3 ay sonra sebebsizce yayından kaldırılsın finalini izleyeme emi.
İsmail abi: Mecnun, ben ne yapayım yok mu bana bir şeyler?
Mecnun: İsmail abi…
İsmail abi: Abimm…
Mecnun: Bekle abi, o gemi mutlaka gelecek…!
Sahne – 23
2012 – Olay gecesi
(Dış / Gece)
(Mecnun herkesin kaderini değiştirmeyi başarmış ancak kendisi ve Leyla’nın kaderi için çaresizce beklemektedir. Olay günü gelmiştir telefonla konuşmaktadırlar.)
Mecnun: Leyla, bunu yapmak istediğine emin misin?
Leyla: Evet, hem bugün ben sana gelemezsem, bir gün sen bana geleceksin.
Mecnun: Orası öyle de..
Leyla: Görüşürüz Mejnun.
Mecnun: Bekliyorum Leyla…
(Taksiyi biri durdurur, Leyla’nın yanına oturan kişi Mecnun’dur. Leyla şaşırır Mecnun der ve Mecnun sadece Leyla’nın elini tutar taksi hareket eder.)
Leyla: Mejnun…
Mecnun: ….
(taksi 15 dk sonra Kireçburnu sahilinde durur)
Taksici: 20 lira.
Mecnun: (Şaşkın bir ifadeyle) 20 mi lira?
Taksici: Evet..
Mecnun: İyi de bende para yok ki, kaza yaparız diye almadım yanıma para.
Taksici: Ne kazası arkadaşım geldik işte.
Leyla: Bende var bi dakika (uzatır ve inerler arabadan)
Mecnun: Allah, allah.. Niye bir şey olmadı ki acaba, yanlış taksiye bindiysek demek ki?
Leyla: Olmasını istiyordun sanırım.
Mecnun: Ya yok ondan değil de saçmalıyorsam demek ki. Sevinçten ne dediğimi biliyor muyum ben… Oyunu bozduk Leyla.. Oyunu bozduk…
Leyla: Evet, sonunda..
(Sarılırlar ancak Karabasan bu mutluluklarına gölge düşürür)
Karabasan: Daha oyun bitmedi, son hamlemi yapmadım.
Mecnun: Sende kimsin…
Leyla: Arda’nın babası.
Mecnun: Ar mı da? kim ki o?
Leyla: Okuldan arkadaş ya. Önemli değil evlenmek istiyor benimle.
Mecnun: Yuh… Onu bi göstersene sen ba…
Karabasan: Eee, kesin geyiği. Siz onca insanın kaderini düzeltiğinizi zannederken koca şehrin kaderini karanlığa sürüklediniz. (Asasını yere vurur ve fırtına başlar.)
Koca bir şehri 3-5 kişi için feda ettin. Sen kaybetmeye mahkumsun evlat.
(Fırtına şiddetini yavaştan göstermek üzereyken, İsmail abi tüm ekibi (bütün karakterleri) toplamış Mecnun’a seslenir.. O esnada İsmail abi seslenir.. )
İsmail abi: Mecnuuunnn!!!
Mecnun: Hooop…!
İsmail abi: Biz geldik Mecnun.
(İsmail abi, İskender, Yavuz, Erdal, Eylül, Kaan, çiçekçi kadın, Melül, Nurten, Leyla’nın yancı arkadaşları, Pakize, Kamil, Metin amca ve Sevim. Karabasan’ın etrafında bir çember oluşturup herkes el ele tutuşur. Aralarındaki kopmayan güçlü sevgi, dostluk bağı ve en önemlisi Leyla ile Mecnun’un hissettikleri o büyük aşk Karabasan’ı yok eder. Fırtına diner, Karabasan acılar içerisinde buhar olup kaybolur geriye şapkası asası kalmıştır. O esnada uzaklardan gemi düdüğü duyulur ve arkalarından bir ses…)
İsmail’in babası: İsmaillll…
İsmail: Hoooop….
(İsmail’in babası elinde oyuncak gemiyle gelmiştir. İsmail başta ne tepki vereceğini bilemese de, oğlum lafını duyduktan sonra babam diyerek babasına sıkıca sarılır.)
İsmail’in babası: Oğlum..
İsmail abi: Babam… (Sarılırlar) İsmail bu kavuşmayı izleyen dostlarına babam geldi Mecnun, babam der. Biz flashback sahnesiyle Mecnun’u İsmail’in babasının yanında görürüz.)
Sahne – 24
Sahne – 24
(Leyla ile Mecnun bir geçmişlik işlerini halletmek için İsmail ab’nin evine giderler, çocuk esirgeme kurumu İsmail’i almış babası ise yatak döşek yatmaktadır. Mecnun, Leyla ve doktor içeri girer )
Mecnun: Ee.. Merhaba siz İsmail abinin babası olmalısınız sanırım.
İsmail abinin babası: Abi mi? Siz kimsiniz?
Mecnun: Biz İsmail abinin arkadaşlarıyız efendim.
İsmailin babası: Okuldan mı?
Mecnun: Okul mu dan? Yok biz mahalleden, ben Mecnun, bu Leyla, bu da doktor.
İsmailin babası: Hee, ama gitti İsmail gönderdim onu bende fazla yaşamam zaten.
Mecnun: Şimdi öyle demeyelim de bi doktorumuz baksın size, ilgilensin sonrasına bakarız zaten.
(Doktor gerekli muayeneyi yapar ve tamamlar)
Mecnun: Nasıl doktor, nesi varmış?
Doktor: Valla Mecnun, ağır grip olmuş, sanırım bide böbreklerinde taş var.
Mecnun: Taş mı varmış böbreklerinde?
İsmail abinin babası: Ölmeyecek miymişim şimdi ben?
Doktor: Hayır beyefendi ne ölmesi şu ilaçları kullanın bir şeyiniz kalmaz. Haftasına çivi gibi olursunuz.
İsmail abinin babası: Boşuna mı gönderdim oğlumu ben şimdi. Vermezler de ismail’imi şimdi bana geri.
Mecnun: Efendim öncelikle tekrardan geçmiş olsun. (zarfı uzatır)
Bu kağıtta İsmail abi’nin adresi mevcut ama şimdi gitmeyin beklemeniz gerekecek.
(Zarfı alır. açar kağıtta kocaman bir gemi resmi Mecnun’un çizdiği ve adres olarak da Kireçburnu sahili sene 2012 yazmaktadır. Mecnun not olarak da lütfen gemi ile geliniz yazmıştır.)
Sahne – 25
Aksakallı dede: Ee evlat, oyun bozacak kadar büyüdüğüne göre benim de artık gitme vaktim geldi.
Mecnun: Sağol dede ya valla, çok yardım ettin kuşlu, böcekli olmasa da bir sürü öğüt verdin. Leyla’ma kavuşmuşum daha ne isterim ki.
Leyla: Çok sağol dede…
Aksakallı dede: Sizinki gibi aşklar var oldukça yeryüzünde, hikayeler asla bitmez evlat. Haydi Aksakallı dede kaçar.
Mecnun: O son cümleyi demeyeydin iyidi de.
(Tüm karakterlerimiz sahil kenarına gelir ve uzaktaki gemilere el sallamaya başlarlar. O sırada Aksakallı dedenin sözleri yankılanır arka fondan.)
Aksakallı dede: Herkesin umutla beklediği, hayallerini yüklediği bir gemisi vardır elbet.
ak sakallı dede : herkesin umutla beklediği, hayallerini yüklediği bir gemisi vardır elbet.
— Sahne – 1 —
(Başka bir mahallede Sedef’in kapısını çalan bir genç görürüz, elinde bir fanus içerisinde kara bir balık vardır. Sedef kapıyı açar gülümser ve sevgilisinin elinden alır kara balığıı.)
Aksakallı dede: Bazen umutsuzluk girdabına kapılıp gelmeyeceğini düşünmesine rağmen, her gün inatla, umutla el sallarlar o gemiye sahilden.
— Sahne 2 —
(Benjamin, kötülükten istifa etmiş. Sahilde düşünceli bir halde uzaklara dalmıştır. Nurten’in Almanyadan gelen yeğeni gotik Leyla sahilde dolaşırken karşılaşırlar. Benjamin Leyla’sına kavuşmuştur artık.)
Aksakallı dede: Kimileri için o gemi hiç gelmeyecek olsa da, sabırla, umutla, inançla ve içlerindeki bitmeyen sevgileriyle el sallamaya devam edecekler.
”O gemi bir gün gelecek diye! ”
— Sahne – 3 —
(Arda’yı görürüz havaalanında yurt dışına gitmektedir. O esnada Şirin ise yurt dışından dönüş yapar ve onu sevgilisi karşılar. Arabalarına binip yola çıkarlar kendi hikayelerini yazmaya…)
Sahne – 26
Sahne – 26
(Gün / Dış)
(Ekrandan yazılar akarken sol üst kısımdan Aksakallı dedeyi dağlık bir alanda görürüz. )
Ferhat: Ne kadar çok yürüdüm arkadaş, dön dolaş aynı yere geliyorum hep.
Aksakallı dede: Evlat…
Ferhat: (Hafiften tırsar) evet..
Aksakallı dede: Kayboldun galiba.
Ferhat: Sanırım öyle oldu dede. Nasıl çıkacağımı da bilmiyorum. Sen çıkışı biliyor musun?
Aksakallı dede: Ah be evladım. Sen kendi dağında kaybolmuşsun.
Ferhat: ne olmuşum?
Aksakallı dede: Kaybolmuşsun, mevzu ne bakalım gönül işleri mi?
Ferhat: Çok seviyorum aslında ama ona sevgimi ifade edemiyorum. Böyle yolda yürürken attığım her adımda onun adını hecelerken buluyorum kendimi.
Aksakallı dede: Sen sırılsıklam aşıksın evladım. Ama merak etme ben yardım edeceğim sana, hadi ey bakalım kafanı.
Ferhat: Neden?
Aksakallı dede: Ah be evladım, ey sen korkma hadi başlıyoruz.
(Ferhat kafasını eğer dede gelişine ense köküne bastonu indirir ve ekran tamamen kararır. Aksakallı dedenin sesi duyulur sadece.)
”Dağları delmeye hazır mısın?”
-son-
Leyla ile Mecnun ekibine saygı ve sevgilerle…
Yazının orjinali…
https://eksisozluk.com/entry/51277391